24.03.2013

Ruhsal Açlık



  İnsanoğlunu anlamanın zorluğunu hiç düşündünüz mü?Zorlayıcı,tabulaşmış yasaklar;sonra özgürce girdiği tabularından oluşmuş demir parmaklıklar;kendi kendine yarattığı dünyası..

  Bir ziyafet sofrası düşünün;acısından tatlısına her şey olsun istersiniz. Damak tadınız öyle ister;bu midesel bir doyumdur.Sonra hazımsızlık başlar.Çare ararsınız ve giderirsiniz;rahatlarsınız.Bunun gibi vs..Ya ruhsal doyum;onunla nasıl uğraşırsınız?

  Şimdi düşünelim:Biz kimiz?Neden dünyadayız?Niçin bize insan deniyor?Oysa bizimle beraber bu dünyayı paylaşan canlı ya da cansız,renkli ya da renksiz gördüğümüz duyduğumuz hissettiğimiz yani algıladığımız her nesne bizimle ortak..Biz kendimizi nereye koyarsak orada yaşam sürmek zorundayız.Karakterimiz seçimlerimizle oluşur ve daha sonra hayatta varlık savaşı diğerleri gibi devam eder.Hiç kimse birbirinden daha üstün değil.Tıpkı parçalanmış bir vazo gibi..

  Vazo dedim..Şimdi o kırık vazoyu yapıştırmaya başlayalım.Kırılan parçaları,irili ufaklı;öylece tesadüfen kırılmış taneleri tek tek yapıştıralım.Parçaların hiçbiri birbiriyle aynı değil.Ama yapışmaya başladığında küçük büyük demeden her bir zerreye ihtiyaç duyulur.Bir eksik ya da fazla nesneyi oluşturamaz ve biz onu itinayla yapıştırıp eski haline getirdiğimizde elimizde artık eski vazo vardır.Burada anlatılan önemli detay şudur:Şeklin oluşması için irili ufaklı pek çok parçaya ihtiyaç var.Şöyle de diyebiliriz:Koca bir dağ minik çakıl tanelerinden ve kum fırtınasından oluşur..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...